--EqLenJe--
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

--EqLenJe--

--αяα∂ığıηız нєяşєу вυяα∂α--
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 bilim adamları hayatları

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
crayz_qisem

crayz_qisem


Mesaj Sayısı : 69
Kayıt tarihi : 14/09/09
Yaş : 25

bilim adamları hayatları Empty
MesajKonu: bilim adamları hayatları   bilim adamları hayatları Icon_minitimeSalı Eyl. 15, 2009 1:09 am

SIR ISSAC NEWTON

Newton (1642 - 1727), tarihin
yetiştirdiği en büyük bilim adamlarından biridir ve matematik,
astronomi ve fizik alanlarındaki buluşları göz kamaştırıcı
niteliktedir; klasik fizik onunla doruğa erişmiştir. Bilime yaptığı
temel katkılar, diferansiyel ve entegral hesap, evrensel çekim kanunu
ve Güneş ışığının yapısı olarak sıralanabilir. Çalışmalarını Doğa
Felsefesinin Matematik İlkeleri (Principia) ve Optik adlı eserlerinde
toplamıştır.

Newton, diferansiyel integral hesabı bulmuştur ve
bu buluşu 17. yüzyılda ortaya çıkan ve çözümlenmek istenen bazı
problemlerden kaynaklanmaktadır.

Bu problemlerden ilki, bir
cismin yol formülünden, herhangi bir andaki hız ve ivmesini, hız ve
ivmesinden ise aldığı yolu bulmaktı. Bu problem ivmeli hareketin
incelenmesi sırasında ortaya çıkmıştı; buradaki güçlük, 17. yüzyılda
ilgi odağı haline gelen ansal hız, ansal ivmenin hesaplanması (hızın
veya ivmenin bir andan diğer bir ana değişmesini belirlemek) idi.

Örneğin,
ansal hız bulunurken, ortalama hız durumunda olduğu gibi, alınan yol
geçen süreye bölünerek hesaplanamaz, çünkü verilen bir an içinde alınan
yol ve süre sıfırdır; sıfırın sıfıra oranı ise anlamsızdır. Bu biçim
hız ve ivme değişimleri diferansiyel hesap ile bulunabilir.

İkinci
problem, bir eğrinin teğetini bulmaktı. Bu problem hem bir geometri
problemiydi, hem de çeşitli alanlardaki uygulamalarda çok önemliydi. Bu
problemlerin çözümü için diferansiyel hesabı uygulamak gerekir.

Üçüncü
problem de, bir fonksiyonun maksimum veya minimum değerlerinin
bulunması sorunuydu. Örneğin, gezegen hareketlerinin incelenmesinde,
bir gezegenin Güneş'ten en büyük ve en küçük mesafelerinin bulunması
gibi maksimum ve minimum problemleri ile karşılaşılmaktaydı.

Dördüncü
problem ise, bir gezegenin verilen bir süre içinde aldığı yol,
eğrilerin sınırladığı alanlar, yüzeylerin sınırladığı hacimler gibi
problemlerdi. Bunların çözümleri integral hesap yardımıyla bulunur.

Newton
1665 yılında uzunluklar, alanlar, hacimler, sıcaklıklar gibi sürekli
değişen niceliklerin değişme oranlarının nasıl bulunacağı üzerinde
düşünmeye başlamıştı. Bir niceliğin diğer birine göre ansal değişme
oranını (dx/dy) diferansiyel hesap ile bulmuş ve bu işlemin tersiyle de
(integral hesap) sonsuz küçük alanların toplamı olarak eğri alanların
bulunabileceğini göstermiştir. Newton, iki mekanik problemin çözümünü
bulmaya çalışırken diferansiyel entegral hesabı geliştirmiştir. Bu
problemler:

1) Gezegenin hareketi sırasında yörüngesi üzerinde katettiği yoldan, herhangi bir andaki hızını bulmak,

2) Gezegenin hızından, herhangi bir anda yörüngesinin neresinde bulunacağını hesap etmekti.

Bu
problemlerin çözümüne hazırlık olarak Newton, y = x2 denkleminde
herhangi bir andaki yolu y, ve düzgün bir dx hızı ile alınan başka bir
andaki yolu da x ile göstererek, 2xdx'in aynı anda y yolunu alan hızı
temsil edeceğini söylemiştir.

Newton diferansiyel-integral
hesabı bulduğunu 1669 yılına kadar kimseye haber vermemiş ve ancak 42
yıl sonra yayınlamıştır. Bundan dolayı da Leibniz ile aralarında
öncelik problemi söz konusu olmuştur. Leibniz, Newton'dan daha iyi bir
notasyon kullanmış, x ve y gibi iki değişkenin mümkün olan en küçük
değişimlerini dx ve dy olarak göstermiştir.

1684 yılında yayımladığı kitabında dxy= xdy+ ydx, dxn= nxn-1, ve d(x/y)=(ydx-xdy)/y2 formüllerini vermiştir.

Newton
matematiğin başka alanlarına da katkıda bulunmuştur. Binom ifadelerinin
tam sayılı kuvvetlerinin açılımı çok uzun zamandan beri biliniyordu.
Pascal, katsayıların birbirini izleme kuralını bulmuştu; ancak kesirli
kuvvetler için binom açılımı henüz yapılmamıştı. Newton (x-x2)1/2 ve
(1-x2)1/2 açılımlarını sonsuz diziler yardımıyla vermiştir.

Principia'da
Newton, Galilei ile önemli değişime uğrayan hareket problemini yeniden
ele alır. Uzun yıllar Aristoteles'in görüşlerinin etkisinde kalmış olan
bu problemi Galilei, eylemsizlik ilkesiyle kökten değiştirmiş ve artık
cisimlerin hareketinin açıklanması problem olmaktan çıkmıştı.

Ancak,
problemin gök mekaniğini ilgilendiren boyutu hâlâ tam olarak
açıklanamamıştı. Galilei'nin getirdiği eylemsizlik problemine göre
dışarıdan bir etki olmadığı sürece cisim durumunu koruyacak ve eğer
hareket halindeyse düzgün hızla bir doğru boyunca hareketini
sürdürecektir.

Aynı kural gezegenler için de geçerlidir. Ancak
gezegenler doğrusal değil, dairesel hareket yapmaktadırlar. O zaman bir
problem ortaya çıkmaktadır. Niçin gezegenler Güneş'in çevresinde
dolanırlar da uzaklaşıp gitmezler?

Newton bu sorunun yanıtını,
Platon'dan beri bilinmekte olan ve miktarını Galilei'nin ölçtüğü
gravitasyonda bulur. Ona göre, Yer'in çevresinde dolanan Ay'ı
yörüngesinde tutan kuvvet yeryüzünde bir taşın düşmesine neden olan
kuvvettir. Daha sonra Ay'ın hareketini mermi yoluna benzeterek bu olayı
açıklamaya çalışan Newton, şöyle bir varsayım oluşturur:

Bir
dağın tepesinden atılan mermi yer çekimi nedeniyle A noktasına
düşecektir. Daha hızlı fırlatılırsa, daha uzağa örneğin A' noktasına
düşer. Eğer ilk atıldığı yere ulaşacak bir hızla fırlatılırsa, yere
düşmeyecek, kazandığı merkez kaç kuvvetle, yer çekim kuvveti
dengeleneceği için, tıpkı doğal bir uydu gibi Yer'in çevresinde dolanıp
duracaktır

Böylece yapay uydu kuramının temel prensibini de ilk
kez açıklamış olan Newton, çekimin matematiksel ifadesini vermeye
girişir. Kepler kanunlarını göz önüne alarak gravitasyonu F = M.m /r
olarak formüle eder. Daha sonra gözlemsel olarak da bunu kanıtlayan
Newton, böylece bütün evreni yöneten tek bir kanun olduğunu
kanıtlamıştır. Bundan dolayı da bu kanuna evrensel çekim kanunu
denmiştir.

Newton'un diğer bir katkısı da fizikte kuramsal
evreyi gerçekleştirmiş olmasıdır. Kendi zamanına kadar bilimde gözlem
ve deney aşamasında bir takım kanunların elde edilmesiyle yetinilmişti.
Newton ise bu kanunlar ışığında, o bilimin bütününde geçerli olan
prensiplerin oluşturulduğu kuramsal evreye ulaşmayı başarmış ve fiziği,
tıpkı Eukleides'in geometride yaptığına benzer şekilde, aksiyomatik
hale getirmiştir. Dayandığı temel prensipler şunlardır:

1.
Eylemsizlik prensibi: Bir cisme hiçbir kuvvet etki etmiyorsa, o cisim
hareket halinde ise hareketine düzgün hızla doğru boyunca devam eder,
sükûnet halindeyse durumunu korur.

2. Bir cisme bir kuvvet uygulanırsa o cisimde bir ivme meydana gelir ve ivme kuvvetle orantılıdır (F = m.a).

3.
Etki tepki prensibi: Bir A cismi bir B cismine bir F kuvveti
uyguluyorsa, B cismi de A cismine zıt yönde ama ona eşit bir F kuvveti
uygular.

Newton'un ağırlıkla ilgilendiği bir diğer bilim dalı da
optiktir. Optik adlı eserinde ışığın niteliğini ve renklerin oluşumunu
ayrıntılı olarak incelemiştir ve ilk kez güneş ışığının gerçekte pek
çok rengin karışımından veya bileşiminden oluştuğunu, deneysel olarak
kanıtlamıştır.

Bunun için karanlık bir odaya yerleştirdiği
prizmaya güneş ışığı göndererek renklere ayrılmasını ve daha sonra
prizmadan çıkan ışığı ince kenarlı bir mercekle bir noktaya toplamak
suretiyle de tekrar beyaz ışığı elde edebilmiştir. Ayrıca her rengin
belirli bir kırılma indisi olduğunu da ilk bulan Newton'dur.










GALİLEO GALİLEİ

Adı
17. yüzyıl bilimsel devrimi ile birlikte anılan en önemli bilim
adamlarından birisi olan Galileo (1564-1642), fizik, matematik ve
astronomi gibi konularda çığır açan çalışmalar yapmış ve ilgisi daha
çok hareket üzerinde yoğunlaşmıştı.

Bu alandaki çalışmalarının
sonucunda klasik mekaniğin temellerini kurmuş, Güneş merkezli astronomi
sisteminin fiziğini geliştirmiştir. Aristoteles'e göre, her hareket onu
hareket ettiren bir kuvvet sonucu meydana gelirdi; cisim bu kuvvet
kendisini hareket ettirdiği sürece hareket ederdi.

Galilei,
günlük gözlemlere uyan bu Aristotelesçi yaklaşımı eylemsizlik prensibi
ile yıkmıştır. Eylemsizlik prensibine göre, kendi haline bırakılan
cisim, herhangi bir kuvvet etkisinde kalmadığı sürece, durumunu korur,
yani hareket halinde ise hareketine, sükunet halinde ise sükunetine
devam eder.

Galilei'nin üstü kapalı olarak ifade ettiği,
Newton'un ise formüle ettiği bu prensip ile yeni bir hareket kavramı
ileri sürülmüş oldu. Buna göre, hareket cisimde bir değişiklik yapmaz;
hareket bir durumdur, bir noktadan başka bir noktaya geometrik bir
geçiştir; durma da harekete karşıt başka bir durumdur. Durma için
kuvvet uygulanması gerekmiyorsa, hareket için de kuvvet uygulanması
gerekmez; hareketin hızının değişmesi için ise kuvvet gerekir.
Eylemsizlik, içinde bulunduğumuz Dünya'da gözlemlenemez; ancak ideal
koşullar altında böyle bir durum meydana getirilebilir. Zaten
Galilei'nin deneyleri de düşünce deneyleri idi.

Galilei için
gerçek dünya, matematik bağıntıların dünyası, Platon'un deyimi ile
idealar dünyası idi. İçinde yaşadığımız dünyayı anlamak için, idealar
dünyasından bakmak gerekliydi.

Mükemmel yuvarlaklıktaki toplar,
sürtünmesiz düzlemler üzerindeki hareketlerini, yalnızca idealar
dünyasında sonsuza dek sürdürürlerdi. Doğa, geometrik harflerle
(eğrilerle, dairelerle, üçgenlerle) yazılmış bir kitap gibiydi; doğayı
anlamak için bu dili bilmek gerekiyordu.

Hareket, cisimde bir
değişiklik meydana getirmediğine göre, cisim aynı anda birden fazla
harekete sahip olabilir. Bu hareketler birbirini engellemez ve
birleşerek tek bir yörünge izler. Buradan, fırlatılan bir merminin,
düzgün doğrusal hareket ile serbest düşme hareketinin bileşkesi olan
parabol biçiminde bir yörünge izlediğini göstermiştir.

Galileo'nun
hareket konusunda çözüm getirdiği bir diğer konu da serbest düşme
hareketi ile ilgilidir. Düşen bütün cisimlerin aynı ivmeye sahip
olduğunu göstererek, serbest düşmenin sabit ivmeli bir hareket olduğunu
saptamış ve serbest düşmede alınan yolun zamanın karesiyle orantılı
olduğunu (S=1/2 gt2) göstermiştir.

Sonuç olarak, Galilei'nin
mekanik konusunu matematikselleştir-meyi başardığı söylenebilir. Düzgün
ve sabit ivmeli hareketleri tanımlamış ve matematiksel formüllerini
vermiştir. Modern hareket kavramını Galilei'ye borçluyuz.

Galilei
teleskopu astronomik amaçla kullanan ilk bilim adamıdır. 1609 yılında
yaptığı bir teleskopla önemli gözlemler yapmış ve bu gözlemleri Yıldız
Habercisi (Siderius Nuntius) adlı kitabında vermiştir.

Onun
astronomide yaptığı gözlemler, Güneş merkezli sistemi desteklediği,
Aristoteles fiziğinin geçerli olmadığını kanıtladığı için oldukça
önemlidir. En önemli gözlemleri Ay ve Güneş gözlemleridir. Ay'da
kraterlerin, dağların ve vadilerin olduğunu görmüş ve bunun Ay ile
Yer'in aynı maddelerden yapıldığının kanıtı olduğunu söylemiştir.

Güneş'i
gözlemlemiş ve Güneş üzerinde bulunan gölgelerin Güneş'in üzerinde yer
alan lekeler olduğunu kanıtlamıştır. O zamanlarda, Güneş üzerinde
görünen lekelere ilişkin iki açıklama bulunmaktaydı. Bunlardan
birincisine göre, bu leke, Merkür'ün Güneş'in önünden geçerken oluşan
gölgesiydi. Ancak Galilei bunun olanaksız olduğunu söyler.

Çünkü
Merkür'ün Güneş'in önünden geçişi yaklaşık yedi saat sürmektedir, ancak
bu lekeler yedi saatten çok daha fazla Güneş'in üzerinde yer
almaktaydılar. İkinci açıklamaya göre, bu lekeler, Güneş ve Yer
arasında bulunan küçük gökcisimlerine aittir. Oysa, bu lekelerin Güneş
üzerinde hep aynı yerde bulunduklarını tespit etmiştir. Eğer bu
lekeler, küçük cisimlerin gölgeleri olsalardı, gözlem yerine bağlı
olarak, Güneş üzerinde farklı konumlarda olmalıydılar.

Galilei,
Orion kümesini gözlemlemiş ve daha önce bulut olduğu varsayılan bu
kümenin gerçekte yıldızlardan oluştuğunu bulmuştur. Yine Samanyolu'nun
yıldızlardan oluştuğunu tespit etmiştir. Jüpiter'i gözlemlemiş ve
Jüpiter'in çevresinde dolanan dört yıldız belirlemiştir.

Bunların
Jüpiter'in etrafında dönen uydular olduklarını bulmuş ve Jüpiter'le
birlikte uydularını, "adeta minyatür bir Güneş sistemi" olarak tasvir
etmiştir. Satürn'ün halkasını gözlemlemiş ancak teleskopu güçlü
olmadığı için gezegenin halkasını iki yapışık parça olarak görmüş ve
bunları uydu zannetmiştir.

Gezegenin periyodik özelliğinden
dolayı halka bir müddet sonra kaybolmuş ve bu parçaları göremeyen
Galilei bu olaya çok şaşırmıştır. Onun bu şaşkınlığı sonrasında yazdığı
cümleler ilginçtir: "Galiba Satürn onları yedi." Galilei ayrıca Venüs'ü
gözlemlemiş ve Venüs'ün safhaları olduğunu tespit etmiştir. Bu gözlem,
Copernicus'un ne kadar haklı olduğunun bir göstergesiydi.

Batlamyus
sisteminde Venüs, sürekli belli bir uzaklıkta olmalıydı ve sadece hilâl
şeklinde görülmeliydi. Oysa gözlemler, Venüs'ün bazen çok yakın bazen
de çok uzakta olduğunu göstermekteydi. Ayrıca Venüs, sadece hilâl
olarak değil, değişik hallerde de görünmekteydi. Bu ise ancak
Copernicus sistemi ile açıklanabilirdi. Bu da Güneş merkezli sistemi
doğruluyordu


Charles Darwin

Lamarck gibi
türlerin değiştiğini kabul eden bir başka bilim adamı da Darwin'dir.
Charles Darwin (1809-1882) Gallapagos Adaları'nda, evcil hayvanlar,
özellikle güvercinler üzerinde yapmış olduğu araştırmaların sonuçlarını
Türlerin Kökeni adlı eserinde sunmuştur.

Evrim teorisi olarak
adlandırılan bu teoriye göre, koşulların değişmesine bağlı olarak canlı
ya hemen değişir ya da uzun zaman içinde değişim gösterir. Eğer canlı
değişmezse, yaşam şansını kaybeder. ‚ünkü yaşam ilkesi ekonomidir; her
şeyin belli bir işlevi vardır ve o işlevi en iyi şekilde yapmak
zorundadır; ona uymayan canlı kaybolur.

Eğer yaşam şartları
değişmişse, canlının da buna bağlı olarak değişmesi gerekir; aksi
taktirde mevcut fakat işe yaramayan bazı kısımlarını ya da organlarını
beslemek ve kendi gücünü korumak için kullanacağı besinini gereksiz
yere sarfetmek zorunda kalır.

Bu durumda yaşam savaşında
başarılı olma şansını zorlar, hatta kaybedebilir. Bundan dolayıdır aynı
görevi yapan organın sayısı fazlaysa, bunlar değişime uğrar ya da uzun
süre değişmemiş organlar ve nisbeten az gelişmiş, basit canlılar, aynı
şekilde, değişime geçirirler.

Canlı değişime konu olduğunda,
kollar gibi benzer organları birlikte değişir. Genellikle, canlıdaki
küçük gruplar, örneğin çeşitler türlere ve türler cinslere (genus) göre
daha kolay değişmek-tedir.

Canlıda iki güç vardır: Doğa
koşullarına uymak için en faydalı ve gerekli organları tutup
diğerlerini atması, yani doğal eleme ve ataya geri dönme isteği.
Genellikle, bu güçlerden birincisi hakim olur ve canlı doğa koşullarına
göre değişir, ancak zaman zaman canlıda geriye dönüşler görülebilir. Bu
geriye dönüşler bazen 20 nesil sonra bile görülebilmektedir.

Darwin'in
canlıda değişimin ne kadar sürede oluştuğu gibi, evrim teorisiyle
açıklayamadığı bazı sorular da vardı. Darwin bu soruya kesin bir yanıt
vermez; ona göre bu, çok uzun bir zaman kesitini kapsayabilir.

Evrim
teorisi zamanında ve daha sonra büyük tepkilere yol açmıştır. Bazı
bilim adamları onu desteklerken, bazıları da şiddetle karşı çıkmıştır.
Gerek karşı çıkanlar gerekse destekleyenler, teorinin lehinde ve
aleyhinde deliller toplarken, biyolojinin gelişmesine de katkıda
bulunmuşlar, özellikle embriyoloji, jeoloji, paleoantropoloji ve
karşılaştırmalı anatomi konularındaki çalışmalardan delillerle
görüşlerini desteklemişlerdir.

Darwin'e karşı olan bilim
adamları canlının değişmediğini, türlerin sabit olduğunu kabul
etmişlerdir. Onlara göre, değişme söz konusu olamaz; çünkü canlı yeni
koşullara uymaya çalışırken, bunu başaramaz ve yok olur.

Örneğin,
iklim değişip de ortalık bataklığa dönüştüğünde, canlı uyum
sağlayamadan bataklıkta yok olup gider. Bunlar sönmüş türleri meydana
getirir. Bunların en güzel delillerini fosiller bize sağlamaktadır.




THOMAS EDISON



İnsanlık
tarihinin en büyük mucitlerinden biri olan Thomas Edison, 11 Şubat
1847’de Amerika’nın Ohio eyaletinde dünyaya geldi. Alman – İngiliz
asıllı ve Hollanda göçmeni, koltukçu bir babanın ve İskoç asıllı eski
bir Öğretmen olan annenin son ve yedinci çocuklarıydı. Babası’nın
Milano’da işi bozulunca yedi yaşında Michigan'daki Mich Port Huron’a
göç etmek zorunda kalmışlardı. Edison burada orta halli bir ailenin
çocuğu olarak büyümeğe başladı ve ilköğrenimine burada başladı.

Fakat
başladıktan yaklaşık üç ay sonra algılamasının yavaşlığı nedeniyle
okuldan uzaklaştırıldı. Bundan sonraki üç yıl boyunca özel bir öğretmen
tarafından eğitildi. Son derece meraklı ve yaratıcı kişiliğe sahip bir
çocuk olan Edison, 10 yaşına geldiğinde kendisini fizik ve kimya
kitaplarına verdi.

Oniki yaşına geldiğinde ailesine yardım etmek
için Port Huron ile Detroit arasında çalışan trende gazete satmaya
başlayan Edison, evlerindeki laboratuvarını trenin yük vagonuna
taşıyarak, çalışmalarını burada sürdürdü. Bu dönemde Edison; Michael
Faraday’ın “Experimental Research in Electricity” adlı yapıtını okudu
ve derinden etkilendi.

Bunun üzerine bir yandan Faraday'ın
deneylerini tekrarladı bir yandan da kendi deneylerine ağırlık vererek
daha düzenli çalışmaya ve notlar tutmaya başladı.

Onbeş yaşına
gelince kendi kazandığı tüm parayı bir baskı makinesine yatırdı ve
Weekly Herald adlı bir gazete çıkardı. Bu gazetenin yazılarını kendisi
trende yazıyor ve evde basıyordu. Ancak bir gün hareket halindeki bir
furgona atlarken bir tren memuru tarafından yakalandı. Memur kulağını o
kadar çekti ki günlerce kulak ağrısından kıvranmak zorunda kaldı. Ancak
bu olay sonradan daha da ilerleyen sağırlığının başlangıcı oldu.

Edison
onaltı yaşındayken telgrafçılığı öğrendi ve ve dört yıl boyunca Middle
West’te telgraf memuru olarak dolaştı. Bir Mucit olma isteği onda bu
yıllarda başladı.

1868'de kendine atölye kurdu ve aynı yıl
geliştirdiği elektrikli bir oy kayıt makinasının patentini aldı. Aygıt
oldukça ilgi topladı ama kimse tarafından satın alınmadı. Tüm parasını
yitiren Edison, Boston'dan ayrılarak New York'a yerleşti. Edison'un
şansı altın borsasının düzenlenmesinde kullanılan telgrafın bozulması
üzerine döndü.

Borsa yetkililerinin istemi üzerine aygıtı ustaca
tamir eden Edison, Western Union Telegraph Company'den geliştirilmekte
olan telgraflı kayıt aygıtları üzerinde yetkinleştirme çalışması yapma
önerisi aldı. Bunun üzerine bir arkadaşı ile birlikte Edison Universal
Stock Printer mühendislik şirketini kurdu. Ve sattığı patentlerle kısa
sürede önemli bir servet edindi.

Bu parayla New Jersey'deki
Newark'ta bir imalathane kurarak telgraf ve telem aygıtları üretmeye
başladı. Bir süre sonra imalathanesini kapatarak New Jersey'deki Menlo
Park'ta bir araştırma laboratuvarı kurdu ve tüm zamanını yeni buluşlar
yapmaya yönelik çalışmalara ayırdı. Edison’un patentini aldığı 1300’den
fazla icadı vardır.

bilim adamları hayatları Edison




Edison,
1876'da Graham Bell'in geliştirdiği konuşan telgraf üzerinde çalışmaya
başladı. Aygıta karbondan bir iletici ekleyerek telefonu
yetkinleştirdi. Ses dalgalarının dinamiği üzerine yaptığı bu
çalışmalardan yararlanarak 1877'de sesi kaydedip yineleyebilen
gramafonu geliştirdi. Geniş yankı uyandıran bu buluşu ününün
uluslararası düzeyde yayılmasına neden oldu.





1878'de
William Wallace'in yaptığı 500 mum güçündeki ark lambasından etkilenen
Edison, bundan daha güvenli olan ve daha ucuz bir yöntemle çalışan yeni
bir elektrik lambasını geliştirme çalışmasına girişti. Bu amaçla açtığı
bir kampanyanın yardımıyla önde gelen işadamlarının parasal desteğini
sağladı ve Edison Electric Light Company'yi kurdu.





Oksijenle
yanan elektrik arkı yerine havası boşaltılmış bir ortamda (vakum) ışık
yayan ve düşük akımla çalışan bir ampul yapmayı tasarlıyordu. Bu amaçla
13 ay boyunca flaman olarak kullanabileceği bir metal tel yapmaya
uğraştı. Sonunda 21 Ekim 1879'da özel yüksek voltajlı elektrik
üreteçlerinden elde ettiği akımla çalışan karbon flamanlı elektrik
ampulünü halka tanıttı. Üç yıl sonra New York sokakları bu lambalarla
aydınlanacaktı.





1879’da Edison bir elektrik
ampulü icat etti. Kömürleştirilmiş iplikten Flamanlarla deneyler
yaptıktan sonra karbonlaştırılmış kağıt flamanda karar kıldı. 1880’de
evde güvenle kullanılabilecek ampuller üreterek tanesini 2,5 dolara
satmaya başladı. Ancak 1878 yılında bir İngiliz bilim adamı olan Joseoh
Swan da bir elektrik ampulü icat etmiştir. Ampul camdı ve içinde
kömürleştirilmiş bir flaman bulunuyordu. Swan, ampulün içindeki havayı
boşlattı çünkü havasız ortamda flaman yanıp tükenmiyordu. İşte son
olarak da bu iki adam güçlerini birleştirmeye karar vererek Edison ve
Swan Elektrikli Aydınlatma Şirketi’ni kurdular.

İki kez
evlenerek altı çocuk sahibi olan Edison yaşamının sonuna kadar yeni
buluşlar yapmaya devam etti. Geriye çığır açıcı buluşlarını yanı sıra,
gözlemleriyle dolu 3.400 not defteri bıraktı.





18 Kasım 1931’de, 84 yaşındayken New Jersey de hayat veda etti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://crayzler.mutluforum.org/
 
bilim adamları hayatları
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
--EqLenJe-- :: BiLqi vs.. :: BiLim AdamLarının HayatLarı-
Buraya geçin: